Binlerce yıllık varlığı boyunca, insan hastalıkların nedenini bilmeksizin yaşamıştır. İlkel insanların bu konuda kendilerine has “izahları” ve “inançları” vardı. Bunlardan en yaygını, hastalıkların insanın vücudundaki kötü ruhlar yüzünden olduğuydu.1865 yılına varıncaya kadar, insanlar hastalıkların mikroplardan olduğunu bilmeksizin yaşayageldiler.Ancak 1865 yılında, Fransız bilim adamı Louis Pasteur,bugün bildiğimiz mikroplara ilişkin temel kuramını ortaya koydu.Bugün, insanlığın en büyük, en amansız düşmanının mikroplar olduğunu biliyoruz.Bu küçük,tek hücreli organizmalar öylesine küçüktür ki, mikroskopla bakılmaksızın görülemez. Daha ötesi, mikroskopla bile görülmeyecek kadar küçük olanları vardır.
Mikrop veya mikroorganizma diye tanımlanan bu küçük düşmanlar, bitkisel ya da hayvansal yapılı olabilir. Hayvansal yapıdakiler “protozoa”,bitki formunda olanlar da “bakteri” diye gruplandırılır. Üçüncü bir gurup mikrop vardır ki, bunlara genelleme halinde “elenemeyen virüs” adı verilir. Böylece isimlendirilmelerinin nedeni, en mükemmel, en küçük cisimcikleri bile tutacak nitelikte filtrelerden geçebilecek kadar küçük yapılı olmalarıdır.Mikroplu her hastalık, özel bir mikrobun sonucudur.Belirli bir hastalığın mikrobu başka hastalığa sebep ve kaynak olamaz. Söz gelimi kızıl hastalığının mikrobu sıtma yapmaz. Müthiş hastalıklara sebep olan mikropların yakını sayılabilecek nice mikrop da insanlar için son derece yararlıdır.
Mikrobik hastalıkların çoğunda, vücut direnme ve karşı koyma gücüyle bu mikropları yok edebilir. Bu durumda hasta kurtulacaktır.Bazı mikrobik hastalıklarda ise,bu mikropların saldırısına bir kez uğrayan vücut bağışıklık kazanır. Kurtulduktan sonra ikinci kez aynı hastalığa tutulmaz.Bunun dışında, bir de bazı hayvanlarda tabiattan bağışıklıklardır. İnekler ve daha nice hayvan verem mikrobuna karşı korunmasızken, eşekler bu hastalığa karşı bağışıktır.Mikroplara karşı en etkili savunma yolu “aşı” dır.