Adam yolu üstünde bir lokantaya girdi, garson geldi, “hoş geldiniz” dedi. Siparişini almak istedi. “Acıktım, yemek istiyorum” dedi. Garson “elbette” dedi. Bekledi… Adam “açım yemek verin” dedin. “Tabii, hemen, ne istersiniz” diyerek nezaketle yüzüne baktı. “Sağır mısın be adam yemek istiyorum, yemek, açım ben aç. Lokantaya niye gelinir ki yemek yemek için, ayakta dikilip duracağına bana yemek getir”. Garson ürkmüş, şaşkın bir şekilde kasaya doğru ilerledi. Usulca telefona uzandı. Kasadaki patronuna, parmağıyla sus işareti yaptı, bir eli de havada ampul takarmış gibi hareket yaptı. Adam yemek nerede kaldı diye homurdanırken lokantanın kapısında bir ambulans durdu. Araçtan inan beyaz önlüklü iki kişi lokantaya girdi. Garsonla göz göze geldiler. Garson beyaz önlüklülere kaşıyla gözüyle bir şeyler anlattı, adamlar birden yemek bekleyen sinirli adamın yanına gidip kollarına girdiler, ayağa kaldırıp götürmeye başladılar. Adam ne olduğunu anlayana kadar kendini ambulansta bulmuştu. Adamın tedavi görmesi gerekmişti. JYemek yemek istektir, az çorba, bir porsiyon çoban kavurma ve az pilav bir de ayran ise hedeftir. Herkes yemek istiyor ama yemek yiyemiyor. Herkes geleceğe dair bir şeyler düşünüyor ama düşünceler düşten öteye geçmiyor. Ne istediğini tam olarak, ayrıntılarıyla, hem kendin için hem de diğer insanlar için anlaşılabilir hale getirmen sevdiğin yemeklerle gönlünce karnını doyurmaya benzer. Hayat sana hizmet etmeye hazır bir kimse gibi yanı başında. Ondan net olan şeyler istemelisin ki sana sunsun. Aksi halde, sonsuz nimetlerle dolu dünyadan sana ne sunacağını bilemez, şaşırır. Sana servis yapamaz ve sen onlarca çeşit yemeğin olduğu lokantadan açlıktan çıldırmış olarak çıkarılırsın.
Bora Serhat Çelik