Günde 8 saat uyuyan biri hayatının üçte birini uykuda geçiriyor demektir. Düşünebiliyor musunuz; 70 yıllık bir ömrünüz varsa bunun 23 yılı uykuda geçiyor, genç bir insanın ömrü kadar zaman. Uyku sırasında günlük aktivitelerden dolayı yorgun düşen bedenimiz ve sinirlerimiz dinlenirken bir yandan da uykuya özgü bir olay yaşıyoruz: Rüya görmek. Biyolojik içeriği, işleyişi ve amaçları henüz tam olarak anlaşılmamış olan rüyalarımız neredeyse insanlığın var oluşundan bu yana bilim adamlarının da, din adamlarının da ilgi alanında yer alıyor. Rüyalar hakkında deneyler, araştırmalar yapılıyor, dini öğretilerde ve kitaplarda açıklamalar aranıyor vs.. İnsanlık tarihi boyunca rüya yorumları ilgi uyandırmış, insanlar bir mesajı olduğuna inandıkları rüyalardan anlamlar çıkarmaya, rüyalar aracılığıyla geleceği kestirmeye çalışmışlar. Fakat ‘rüya nedir?’ sorusu hala yeterli bir cevabı olmayan bir soru, rüyalar insanlar için hala bir gizem oluşturuyor.
Rüyaların büyük kısmı uykunun REM adı verilen evresinde görülüyor. Çoğunlukla uykuya daldıktan 70 ila 90 dakika sonra ulaştığımız ve rüyalı uyku evresi de denilen bu evrede görülen rüyaların süresi 9 dakikayla 28 dakika arasında değişiyor. Uykunun ilk evrelerinde de rüya gördüğünüzü zannedebilirsiniz; ancak yapılan araştırmalara göre bunları rüya değil hayal olarak yorumlamak gerekiyor. REM uykusu gecenin son yarısında gerçekleştiğinden, rüyalar daha çok sabaha karşı görülüyor. Ortalama bir uyku süresinde yaklaşık 5-6 kere rüya görüyoruz. ‘Rüya nedir?’ sorusunun kesin ve tatmin edici bir cevabı olmaması yüzünden konu her zaman ilgi ve merak uyandırıyor. Diğer yandan rüya görmek konusundaki açıklama ve inanışlar toplumların inanç, gelenek ve göreneklerine göre değişkenlik gösteriyor. Rüya olayı genel olarak insanın etkisinde kaldığı sevindiren, mutlu eden, üzen veya kaygılandıran olayların uyku halindeyken de bir şekilde yaşanması olarak kabul ediliyor.
Tıbbın babası olarak bilinen Hipokrat eski Yunan kültürünün rüya ve rüya tabirleri ile ilgilenen isimleri arasındadır. Hipokrat rüya nedir sorusuna kendi alanında yanıtlar vermiştir. Hipokrat’ın bazı çalışmaları rüyalarla bazı hastalıklar arasındaki ilişkiler üzerine kuruludur. Rüya terminolojisinde sıkça kullanılan oneiromansi ve oneiroloji terimleri; eski Yunan geleneğinde rüya ilahı olarak kabul edilen Oneiros isimli tanrıdan gelir. Ünli filozof Aristo tarafından ‘Rüyalar’ adlı bir kitap yazılmıştır. Antik çağın rüyaların yorumlanması konusunda en bilinen isimlerinden biri Artemidorus adında Efes’li bir oniromansi uzmanıdır. Kahinliğin konusu rüyalar olan bölümü veya rüyalar aracılığıyla geleceğin ve gizli şeylerin öğrenilmesi sanatı olarak tanımlanabilecek olan oniromansi, 590 yılında Papalığın rüyaları ilahi ve şeytani olarak sınıflandırmasından sonra yasaklanmıştır. Dilbilgisi uzmanı ve neo platonist bir filozof olan Romalı Ambrosius Theodosius Macrobius; yaptığı bir çalışmada rüyaları 5’e ayırmıştır: İçinde bulunulan korku, kaygı gibi hallerden veya vücuda yemek-içmek yollarıyla alınan bazı maddelerden kaynaklanan rüyalar. / Yarı-uyku rüyaları. / Kehanet rüyaları. / Tanrı’nın vazifeli kişilere gönderdiği rüyalar. / Açık peygamberane rüyalar. / Yorum gerektiren rüyalar.
Birçok modern psikologa göre rüyalardan yola çıkılarak ruhsal durumumuz hakkında farkında olmadığımız, bilinçaltına ittiğimiz ipuçları yakalanması mümkündür. Ünlü bir psikolog olan Alfred Adler eski çağlardaki insanların rüya tabirleri ile günümüz insanlarından çok daha ilgili olduğunu ve rüyaların dili konusunda da daha çok yol açmış olduklarını söylemiştir. Ünlü ruhbilim uzmanı Sigmund Freud da araştırmalarında uyku ve rüya konusuna büyük önem vermiştir. Freud’a göre bilinçaltımızda ortaya çıkmak için yol arayan birçok saklı oldu vardır; bunların bazıları kendimizden bile saklamaya çalıştığımız şeylerdir. Rüya görmek de bu olguların ortaya çıkma, kendilerini gösterme, varlıklarını hatırlatma şeklidir. Sigmund Freud; ilk kitaplarından biri olan ‘Rüyalar ve Yorumları’ (Die Traumdeutung) adlı eserinde ‘rüya nedir?’ sorusuna karşılık olarak şöyle bir tez iler sürer: Rüyalar günlük yaşam sırasında bastırdığımız, belli etmediğimiz, bilinçaltına attığımız çoğu saldırganlık ve cinsellik içeren dürtü ve isteklerimizin uyku sırasında ortaya çıkmasıdır.
Tasavvufta da rüya konusuna büyük önem verilmiştir. Rüya görmek konusunu tasavvufi açıdan inceleyen ve sûfi yolunun izleyicilerinden olan Llewellyn Vahughan-Lee, rüyalar meselesine tasavvufi açıdan yaklaşırken rüyaların kendimizi görebileceğimiz aynalar olduğunu ifade etmiştir. Bu görüşe göre rüyalarımız saklı benliğimizi yansıtır, doğamızın gerçek yüzünü ortaya çıkarırlar. Gerçek güzellik ve gizemin bulunduğu iç dünyamıza açılan kapılar olan rüyalar sayesinde bize hem tanıdık, hem de yabancı olan iç alemimizin sırlarına ulaşabiliriz. Yolunu bulmak isteyen her maneviyat yolcusu kendi içsel arazisine dalmak zorundadır ve rüyalarımız da ruh arazisine adım atmamızı sağlayan rehberler olabilir.Bazı rüyaların ilahi kökenli olduğu konusundaki inanç oldukça yaygındır. Bazı düşünce ekollerine göre insanın semavi dünyayla ilişkisi ancak uyuduğu sırada gerçekleşebilir. Kur’ân-ı Kerim’deki Yusuf Suresi’nde rüyaya yer verilmiştir, ayrıca Saffat ve Fetih surelerinde de rüya sözcüğü geçmektedir. Somnium adı verilen rüyalarla ‘visio’ tabir edilen vizyonlardan Eski ve Yeni Ahit’de önemle söz edilir. Musevi bilgini Musa ibn Meymun, peygamberlere ifşa edilen her şeyin onlara vizyon olarak nakledildiğini, vahiylerin de bu vizyonların içerisinde olduğunu ve peygamberin uyanık, şuurlu hale geldiğinde bu vizyonun anlamını kavradığını söylemiştir. Meymun’a göre; peygamber olmayan diğer insanlar ise uyanınca gördükleri rüyayı birine anlatıp rüya tabirleri yaptırmaya ihtiyaç duyarlar.Yapılan araştırmalara göre insanların çoğu siyah beyaz rüyalar görürler ve kadınlar erkeklere kıyasla daha renkli rüyalar görür. Rüyalar genel olarak 6 maddede sınıflandırılır. Kişinin kafasını meşgul eden, o sıralarda ilgilendiği veya etkilendiği olaylarla ilgili rüyalar yorumlanmaz. Bu durum rüya görmek olarak değil bir şeyin etkisinde kalmak olarak değerlendirilir. Kabus veya karabasan olarak bilinen rüyalar ise genellikle iyi bir şekilde başlar ve daha sonra korkutucu bir hal alır. Güzel ve keyif veren veya pek etkilemeyen görüntüler giderek dehşet verici bir hal alır. Kabus görmek insanda korku uyandırır, kişi rüyada olduğunu sezip uyanmak ister ama çok zaman bunu başaramaz. Karabasanlar da yorumlanmaz; doktor ve psikiyatristler tarafından değerlendirilir.Gerçek rüya olarak tabir edilen rüyalarsa olduğu gibi çıkarlar ve bu tür rüyalar çok değerlidir. Daha ziyade sezgisi kuvvetli olan kişiler ve medyumlar tarafından görülen bu tip rüyaları görenlerin gördüklerini iyi değerlendirmeleri tavsiye edilir. Örnek vermek gerekirse rüyanızda çok uzun zamandır görmediğiniz birini görürsünüz ve bu kişi bir süre sonra gerçek hayatta da karşınıza çıkar. En sık rastlanan ve rüya tabiri yapılmasını gerektiren rüyalar ise kişinin türlü şeyler gördüğü ve uyandığında bunların bir kısmını hatırladığı rüyalardır.‘Rüya içinde rüya’ tabir edilen beşinci tür rüyalara çok dikkat edilmesi gerekir. Bu tip rüyalarda kişi rüya görmekteyken gördüğü düşü de yorumlar ve yapılan rüya yorumu büyük bir ihtimalle gerçekleşir. En ilginç rüya çeşidi sayılan altıncı tip rüyalar da tekrarlanan rüya olarak anılır. Bu durumlarda insan sıklıkla aynı rüyayı, aynı yerde bulunduğunu veya aynı olayı yaşadığını görür.